Stil /
Yılların Eskitemediği Parça: Jean >>
2
Bilirsiniz; moda dünyasında her zaman bir trend gelir bir trend geçer. Bazen de gittiği gibi geri gelir. Bir de ne olursa olsun hiçbir zaman yerini terk etmeyenler var. Onları zenginleştiren ve her zaman must have parça olmalarını sağlayan şey ise her sezon farklı ve küçük detaylarla güncellenmeleri şüphesiz. Basic tişörtler, trençkotlar, blazer ceketler ve niceleri… Ancak bir parça daha var ki (büyük konuşmayalım ama) dünya tersine de dönse hiçbir zaman ortadan kaybolmayacak gibi. Jean, blue jean, kot ya da denim… Siz hangisini kullanıyorsunuz bilmiyoruz ama onlar olmasaydı ne yapardık bilemiyoruz. Son dakika gerçekleşen arkadaş buluşmaları, özel davetler, gündüzden geceye her programda kurtarıcı parçamız onlar. Sayelerinde, bir topuklu ayakkabı ve bluzla gecenin en şık ve cool kadını olurken, bir sneaker ile spor ve rahat bir tarza bürünebiliyoruz. Peki, neredeyse temel ihtiyaçlar listesinin başlarında yerini alacak bu parçalar nereden geldi de hayatımıza girdi? Onları bu kadar popüler yapan neydi? Daha yakından tanımaya ne dersin?
Yükseliş Dönemi
Tarihte bütün icatlar ihtiyaçtan doğar derler. Yanlışta sayılmaz aslında. Yıl 1850; Levi Strauss Bvyera’da San Fransisco’ya taşındığı dönemlerde bir maden işçisiyle karşılaşmış. Bu madencinin kendisine; normal pantolonların madenlerde çabuk yırtılıp eskidiğini söylemesi üzerine Levi Strauss, çadır ve branda bezi yapmak için yanında getirdiği kumaştan dayanıklı bir pantolon yapmaya karar vermiş. Lacivert rengini ise lekeleri göstermediği için seçmiş. Bu olayın ardından Levi Strauss San Fransisco’da bir toptancı dükkânı açmış ve bir gün yolu terzi Jacob Davis ile kesişmiş. İşte tüm bu denim hikayesi bundan sonra başladı. 1873 yılında nam-ı diğer blucin’nin patentini aldılar ve bu zamana kadar yoksul ve işçi sınıfına ait olan bu parçalar toplumun tüm kesimlerine yayılmaya başladı. 30’lu ve 40’lı yıllarda kovboylar, çizmelerinin içine sokabileceği kesimde bir model bulunca jean pantolonların sonu gelmeyen yükselişi başlamış oldu. Ardından da denim Hollywood dünyasına giriş yaptı ve babalarımızın bir Pazar sabahı klasiği olan kovboy filmlerinde kullanılmaya başlandı.
Jean, Popüler Kültürle Tanışıyor
II.Dünya Savaşı sırasında fabrikalardan ve emekçi kesimin simgesi olmaktan çıkan jeanler sokağa taşındı ve popüler kültürün simgesi haline geldi. 50’li yıllara gelindiğin spot ışıkları artık jeanlerin üzerinde yanmaya başladı. 1955 yapımı ‘Asi Gençlik’ filminde James Dean’in üzerinde efsaneleşen denim; kendini dönemin gençlik ve başkaldırı sembolü ilan etti. Bu karakteriyle bir de yasaklar yedi; restoran, tiyatro gibi zamanın elit mekânları jean giyenleri kapıdan çevirmeye başladı. Asi Gençlik filminden sonra Jean pantolonların Hollywood’da yükselişi çok daha büyük bir boyut kazandı. The Wild One filminde motosikletçi asi anti-kahraman rolündeki Marlon Brando ve The Misfists filminde kötü kızı Marilyn Monroe ile denimler kısa sürede kült mertebesine erişti. Her ne kadar popülaritesi git gide artsa da tek sorun denim pantolonların sadece “asi” karakterle özdeşleşmiş olmasıydı. Bu durum üreticileri çeşitlendirmeye yönlendirmiş olacak ki paça boyundan, rengine, desenlisinden, bel hizasına kadar birçok farklı model üretildi. 60’ların çiçek çocuklarında nakışlı detaylar ortaya çıktı, 70’ler de İspanyol paçalarıyla hippi karakterine büründü. 80’lerde ise yüksek bel inadı tuttu. Mom jean modeller kendini yavaştan göstermeye başladı. (Bu modeller asıl hakimiyetini 90’lı yıllarda kazanacaktı.) Bugün her sezon istisnasız trend olan denim on denim modası yine 80’lerde ortaya çıktı. Kot pantolonlar grunge ve hip-hop kültürlerine doğru evrildiğinde 90’lara gelinmişti. Bu zaman kadar yüksek belinden ödün vermeyen jean, 90’ların sonlarına doğru düşük bel olarak karşımıza çıktı. Milenyum çağında ise tüm kalıplarını yıktı. Kısa paçadan vintage görünümlüsüne, yırtıktan boyfriend modeline, skinnyden desenlisine ve fütüristik detaylara kadar farklı modeller ortaya çıktı.